28 Kasım 2007 Çarşamba

TEVAZU AHLÂKI NEDİR?

TEVAZU AHLÂKI NEDİR?
Hak Teâlâ'nın razı olduğu ve her kulda bulunmasını istediği güzel hasletlerden biri de tevazudur. Tevazu, kibirden, çalımdan, gururdan vazgeçmektir.
Tevazu, Hakk'ı, kimin elinde olursa olsun kabul etmek, Hakk'a teslim olmak ve halka karşı alçak gönüllü olmaktır.
Tevazu, her müslümanı kendinden üstün olduğunu kabul etmek ve kendisini her müslümandan aşağı görmektir.
Tevazu, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı serkeşliği bırakıp itaat etmek ve yüce Allah'a ve O'nun Resulü'ne (s.a.v) teslim olmaktır.
Tevazu, Allah Teâlâ'nın azameti karşısında iki büklüm olup nefsini hiç bilmektir.
Tevazu, kulluktaki kusurlarını görüp kendi haline üzülmektir.
Tevazu, bütün davranışlarımızda ölçülü olmak, yumuşak davranabilmektir. Yani günlük yaşayışımızda karşılaştığımız her çeşit olay karşısında irademizi aklın ve mantığın çizgisi dışına çıkartmamak demektir.
Tevazu hiçbir biçimde alçalmak, miskinliğe düşerek insan haysiyet ve onurunu çiğnetmek demek değildir.
Kısacası tevazu, kendi haddini ve karşıdakinin hakkını bilmektir.
Mansûr b. Ammâr (k.s) tevazuyu şöyle tanımlamıştır: "Tevazu, Hakk'a uymakta sıkıntılara, acılara sabretmek, dinde bildirilen edeplerle edeplenmek ve başkalarının faziletini üstün tutup kendi faziletini büyük görmemektir."
İbn Ata (k.s) ise şöyle demiştir: "Tevazu, kim söylerse söylesin hakkı kabul etmektir." 172
Fudayl b. İyâz (rah), tevazuun ne olduğu sorulduğunda şöyle demiştir: "Tevazu, ister câhilden ister çocuktan olsun, hakkı duyduğun vakit, ona boyun büküp onu kabul et-mendir."173
İmam Kuşeyrî (k.s) ise, "Tevazu, Allah Teâlâ'ya teslim olmak ve O'nun hükmüne itirazdan vazgeçmektir" diye tarif etmiştir. 174
Ebû Süleyman ed-Dârânî'ye göre tevazu, güzel amel işleyemediğini düşünmektir."
172 Kuşeyrî, Risale, s. 148; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 266.
173Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8/91; Gazâlî, İhya, 3/1948; Kimyâ-yı Saadet, s. 549; Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 240; İbn Hacer el-Heytemî, ez- Zevâcir, 1/129; Kuşeyrî, Risale, s. 147.
174Kuşeyrî, Risale, s. 145.

Hamdûn el-Kassâr (k.s) tevazuyu şöyle tarif eder: "Tevazu, her iki cihanda kimseyi kendine muhtaç bilmemektir." 175
Cüneyd-i Bağdâdî'ye (k.s) göre tevazu, şefkat ve merhamet kanatlarını mahlûklar üzerine germek ve herkese karşı yumuşak davranmaktır.176
İbnü'l-Mübârek'e (k.s), "Tevazu nedir?" diye sorulduğu zaman şöyle demiştir:
"Haksız yere büyüklük taslayanlara karşı büyüklük taslamaktır."177
Yusuf b. Esbât ise bu konuda şöyle der:
"Tevazunun gayesi, evinden çıktığın zaman karşılaştığın herkesi kendinden üstün bilmendir."178
GERÇEK TEVAZU
Tevazu ehline göre gerçek tevazu, nefsi gerçekten zillet içinde bırakmaktır. Gerçek zillet ise onun insanlar içindeki itibarını düşürmektir. Fakat bunun gerçekleşmesi, kulun sıfat olarak nefsini zelil bir halde tutmasıdır; yoksa kasıtlı olarak kendini halk yanında zelil edip ayağa düşürmek değildir.
175Kuşeyrî, Risale, s. 150.
176Kuşeyrî, Risale, s. 148; Kelebâzî, et-Taarruf, s. 93; Sühreverdî, Avârifü'l- Maârif, s. 240; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 266.
177Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü'l-Kulub, 2/53; Kuşeyrî, Risale, s. 148; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/60; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 268; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/375.
178 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8/238; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/61; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/473.
Bir de gerçek zillet, insanın kendi içinde nefsini aşağılık ve hakir bir konumda tutması, onun küçük ve değersiz bir varlık olduğuna inanmasıdır. Yoksa zorlayarak, yapmacık hareketlerle kendini tevazu sahibi göstermek, gerçek tevazu değildir.
Bir insanın gerçek tevazuyu elde etmesinin alâmeti, biri kendisini ayıplayıp kınadığında kızmaması, biri kendisini kötüleyip hakkında büyük günah işledi diye iftira yaptığında bile, bu kınanmayı nefsi İçin kötü görmemesidir.
Kim bir yerde horlandığı zaman içinde bir eziklik hissederse onun tevazusu yapmacıktır.
Kim tevazu gösterdiğinde, tevazusuna ve nefsini aşağılamasına bakıp övünürse bu kimsenin işi de sakattır. Bu, o kimsenin içinde hâlâ kendini beğenme hissini taşıdığını gösterir. Bu kimse, başkasının kınamasını hoş görmeyip kızdığı gibi, biri onu övünce de sevinir.
Bir kimse ne zaman nefsini hor bir hale düşürdüğünde veya tevazu gösterdiğinde, içine düştüğü bu zilletinden bir zevk almaz ve tevazu göstermekten dolayı kendinde bir etkilenme olmazsa, zillet ve tevazu onun tabii hali olur. Artık bu kimse, kendi içinde nefsini kusurlu ve noksan buldu-ğu için, halkın kınamalarından rahatsız olmaz. Yine o, nefsine bir değer vermediği ve onu yüksek bir makamda görmediği için, halktan gelen övgülerden hoşlanmaz.
Bu durumda, zillet ve tevazu ondan hiç ayrılmayan birer sıfat olur.
Büyüklerden Muhammed b. Semmâk (r.a) şöyle demiştir:
"Tevazunun en üstünü, kendini hiç kimseden üstün görmemen, bilakis herkesi kendinden daha faziletli bilip samimi bir şekilde ve kalben, gördüğün her akranını kendine tercih etmen, onun hayır dualarını beklemen, onun duaları bereketiyle Allah Teâlâ'nın senin üzerinden belâları savuşturacağını ummandır. İşte en büyük alçak gönüllülük budur."
Hasan-ı Basrî de (k.s) şöyle demiştir: "Tevazunun bir şartı da şudur: Kim olursa olsun, evden çıktığı zaman gördüğü her şahsı kendisinden faziletli bilecek."179
Hâkim-i Tirmizî'ye (k.s) göre tevazu iki çeşittir:
Birincisi, kulun Allah'ın emir ve yasaklarına karşı boyun eğmesidir. Çünkü nefis rahatına düşkün olduğundan emr-i ilâhîden yüz çevirir. Nefis, yasak şeylere tutkundur. Kul, nefsini emr-i İlâhî ve nehy-i ilâhîye boyun eğdirince tevazunun birinci şeklini elde etmiş olur.
Tevazunun ikincisi, azamet-i ilâhiyye karşısında nefsini hakir görmektir. Allah'ın helâl kıldığı şeylerden birini arzulasa bile, nefsini ondan uzaklaştırmaktır. Bütün bunlar, Allah'ın dileğini öne alarak kendi dileğini terketmektir.180
Bâyezid-i Bistâmî'ye, "İnsan ne zaman mütevazi olur?" diye sorduklarında hazret,
"Kendi nefsi için hiçbir makam ve hal düşünmediğinde ve halkın içinde kendisinden daha kötü bir kimse görmediğinde gerçek bir mütevazi olur" demiştir.181
179 Ahmed b. Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, s. 279; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/29; Gazâlî, İhya, 3/1949; Kimyâ-yı Saadet, s. 550; Abdülmecid Hânî, el- Hadâiku'l-Verdiyye, s.77; İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir, 1/129.
180 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 244.
181 Kuşeyrî, Risale, s. 148.
Diğer bir sözünde ise şöyle demiştir: "Bir kimse insanlar içinde kendini herkesten aşağı görmeyince kibirlidir."182
TEVAZUNUN FAZİLETİ
Tevazu, herkes tarafından sevilen yüce bir haslet olup sahibini yüce Allah'a, cennete ve insanlara yaklaştırır. Şeytandan ve cehennemden ise uzaklaştırır. Nitekim İblis, Allah'ın emirleri karşısında kibirlenmeyi bırakmadığından ve tevazuya yanaşmayı gururuna yedirmediğinden gerek o gerekse arkasından gidenler ebediyen rahmetten mahrum kalacaklardır.
Allah, sevdiklerini, dostlarına karşı alçak gönüllü, düşmanlarına karşı onurlu kimseler olarak tanıtmıştır. Çünkü o sevdiklerini en güzel sıfatlarla nitelendirir. Sevgiliye karşı alçak gönüllü olmak güzeldir. Düşmana karşı izzetli ve onurlu davranmak da güzeldir. Sevgili için alçak gönüllü olmak, şerefli kimselere alçak gönüllü olmak gibi güzel bir haslettir. Düşmanlara karşı izzetli ve onurlu davranmak da alçak kimselere karşı onurlu davranmak gibi güzeldir. Bundan dolayı Allah kendisini seven kimseleri, dostlarına karşı alçak gönüllü, düşmanlarına karşı da izzetli ve onurlu davranan kimseler olarak tanıtmıştır.183
Sevgiliye karşı kibirli davranmak ise düşmana karşı alçak gönüllü olmak gibi kötüdür. Allah, dostlarını kötü sıfatla nitelendirmez.
182 Gazâlî, Kimyâ-yı Saadet, s. 550; Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 241; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 266.
183 bk. Mâide 5/54; Feth 48/29.
Mümin tevazu sahibi olmalıdır. Bu mümin için büyük fazilettir. Hadis-i şerifte Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:
"Allah Teâlâ tevazu gösteren kimsenin muhakkak şerefini artırır."184
"Herkesin başına bağlı bir ip vardır; onu tutan iki melek elinde tutar. Kul tevazu gösterince, meleklere, 'Onu yükseltin, ipini yukarı çekin' denir. Kibir gösterip kendisi beğenince meleklere, 'Onu alçaltın, başını aşağı indirin' denir."135
"Dinine bir noksanlık getirmeden tevazu gösteren kimseye müjdeler olsun. Dilenmeksizin nefsini zelil eden kimseye müjdeler olsun. Helâl yoldan kazandığı malı hayırlarda harcayan kimseye müjdeler olsun. Zelil ve miskin kimselere acıyan merhamet sahiplerine müjdeler olsun. İlim ve hikmet sahiplerine karışıp onlardan istifade eden kimselere müjdeler olsun."186
Kişinin tevazu göstermesi güzeldir. Ancak kendini çok aşağılamak, yaltaklanmak kötüdür. İlim talibinin dinini öğrendiği hocasına ve bu ilmi birlikte tahsil eden arkadaşlarına gösterdiği tevazu kötü olmayıp iyidir.
184 Müslim, Birr, 19; Tirmizî, Birr, 82; Mâlik, Muvatta, Sadaka, 2.
185 Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, 8/82; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 5729.
186 Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, nr. 4267; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 3388; Taberânî, e!-Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 4615; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 10/229.
ARİFLERİN TEVAZU ile İLGİLİ SÖZLERİ
Hz. Ebû Bekir (r.a), "Keremi takvada, zenginliği yakinde ve şerefi tevazuda bulduk" demiştir.187
Hz. Ömer (r.a) ise şöyle demiştir: "Kul, Allah için tevazu gösterdiği zaman, Allah Teâlâ onun hikmetini artırır ve derecesini yükseltir."188
Selmân-ı Fârisî'nin (r.a) şöyle dediği bildirilmiştir: "Dünyada Allah için tevazu ediniz. Dünyada tevazu sahibi olanları Allah kıyamet günü yüceltir."189
Hz. Ali (r.a), "Yüksekliği istedim, onu alçak gönüllükte buldum" demiştir.
Urve b. Zübeyr (r.a) şöyle diyordu: "Size gerekli olan tevazudur. Çünkü tevazu büyük bir nimettir ve bu nimetten dolayı kimse size haset etmez."190
Ziyad en-Nemîrî (r.a) şöyle diyor: "Tevazu göstermeyen zâhid meyve vermeyen ağaca benzer."191
Hz. Âişe (r.a) validemiz alçak gönüllülükten bahsederken şöyle demiştir: "Siz, en faziletli ibadetten habersizsiniz. Bilesiniz ki o, alçak gönüllülüktür."192
Yahya b. Ebû Kesîr (rah) şöyle derdi: "Amellerin en faziletlisi vera'dır. İbadetlerin en faziletlisi de tevazudur."193
187 Gazâlî, İhya, 3/1952; Erbîlî, el-Mevâhibü's-Sermediyye, s. 38; Abdül-
mecid Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, s. 90.

188 İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir, 1/128; Gazâlî, İhya, 3/1948.
189Ahmed b. Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, s. 150; Gazâlî, İhya, 3/1948.
190Gazâlî, İhya, 3/1950.
191 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 474; Gazâlî, İhya, 3/1949.
192 Ahmed b. Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, s. 164; İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd, nr. 393; İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir, 1/129; Gazâlî, ihya, 3/1948.

193 Ebû Nuaym, Hilyetû'l-Evliyâ, 3/68.
Süfyân-ı Sevrî (rah) der ki: "Beş kimse, dünyada mahlûkatın en şereflileridir: Zühd sahibi âlim, sûfî fakih, mütevazi zengin, haline şükreden fakir ve sünnete bağlı şerif (seyyid)."194
Bekir b. Abdullah el-Müzenî (r.a) diyor ki: "Kişi, müslüman kardeşlerine tevazu etmesiyle, onların hürmet ve saygısını kazanır."195
Muhammed b. Semmâk (rah) demiştir ki: "Makam ve mevki sahibi iken tevazu göstermek, makam ve mevki sebebiyle kazandığı şereften daha yüksek bir şereftir."
Velîler taifesinin imamlarından Cüneyd-i Bağdadî (k.s) şöyle demiştir: "Bir kimsede hilim, tevazu, cömertlik ve güzel ahlâk bulunursa bu dört haslet o kimsenin yüksek makamlara kavuşmasına sebep olur. Bunlar imanın kemalidir."
Ebû Bekir el-Verrâk (k.s) şöyle derdi: "Fâsıkların alçak gönüllü olmaları, sâlihlerin gururlanmalarından daha iyidir." 196
Yahya b. Muâz er-Râzî (k.s) derdi ki: "Her kimde bulunursa bulunsun, tevazu güzeldir, ama zenginlerde bulunursa çok daha güzel olur." 197
Lokman (a.s), "Her şeyin bir bineği vardır; amelin (ilâhî huzura yükselmesini temin edecek) bineği de tevazudur" demiştir.198
194 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 240; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 266; Kuşeyrî, Risale, s. 148.
195Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 2/226.
196Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 225.
197Kuşeyrî, Risale, s. 148; Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 241.
198Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 240.
TEVAZU ve KİBİR
Tevazunun zıddı kibirdir. Kibir insanın kendini beğenmesi, haktan yüz çevirmesi, nimetin asıl sahibini unutması, kendisine verilen akıl, zekâ, kuvvet, ilim, sıhhat, mal gibi nimetlerle şımarmasıdır.
Yaratılış itibariyle insanoğlu, her türlü güzellik ve olgunluğa elverişli bir yapıya sahiptir. Zira o, "Gerçekten biz âdemoğullarını aziz ve şerefli kıldık"'199 müjdesine muhataptır; İnsan yaratıkların en şereflisidir. Yine Kur'ân-ı Kerîm'de insan için,
"Biz insanı en güzel şekilde yarattık"200 buyrulmuştur.
Âyetle şu denmiş oluyor: Biz insanoğlunu fıtrat ve yetenek açısından en güzel bir biçimde yarattık... Sonra insanoğlu, bu fıtratı ile yüce Allah'ın kendisine gösterdiği, açıkladığı ve iki yoldan birini seçsin, diye özgür bıraktığı çizgiden sapınca, biz de "Onu aşağıların en aşağısı kıldık,"201
Yüce Allah insanoğlunu yaratırken özel yaratmıştır. Hiç kuşkusuz yüce Allah her şeyi güzel yaratmıştır. Burada ve Kur'an'ın başka yerlerinde en güzel yapıda, en güzel biçimde ve en güzel şekilde yaratılmanın insana özgü kılınması bu yaratığa daha fazla önem verildiğini göstermek içindir.
Esfel-i safiline düşmemek, ahsen-i takvim çizgisinde yürüyebilmek, hiç şüphe yok ki özel bîr gayret ve çabayı
199 İsrâ 17/70.
200 Tîn 95/4.
201 Tîn 95/5.
gerektirir. Abdullah b. Mesud'un (r.a) ifadesine göre: "Tevazu hasis adamı yükseltir. Kibir de yüksek adamı alçaltır."202
İnsanın yaratılışına bakacak olursak, birtakım iyi ve kötü eğilimleri bir arada taşıdığını görürüz. Bu fıtratıyla insan, ne melekler zümresinden ne de şeytanlar taifesindendir. Ancak melekler kadar saf ve temiz olabileceği gibi, hayvandan aşağı seviyelere düşmesi de söz konusudur.
O halde insanoğlunun maddî ve ruhî hayatında dengelerin önemi büyüktür. Zira insanın yaratılış itibariyle aşırılıklara kaçmaya temayülü vardır.
İnsanoğlunun içine düştüğü hastalıklardan biri ve en kötüsü de kibirdir. Kibir, kişinin kendini başkalarından büyük sayıp diğer insanları hor ve hakir görmesidir.
Kibir öyle kötü bir huydur ki kişiye kulluğunu, acizliğini unutturarak Rabb'ine isyana götürür. Nitekim şeytan, "Ben Âdem'den daha üstünüm" diyerek benliğe kapıldığı için ilâhî huzurdan ebedî olarak kovulmuştur. Bunun gibi, kulun Rabb'ine isyanı da gururu ve kibri yüzündendir.
İbadet ve taat ehli insanların da hayır-hasenatına, ibadet ve taatine güvenmek suretiyle kibir tuzağına düşme tehlikesi vardır. Mümin, buna karşı uyanık olmalıdır. Mümin hiçbir zaman ibadet ve taatlerinden dolayı kendini başkalarından üstün görmemelidir. İmam Mücâhidin bildirdiğine göre: "Allah Teâlâ Hz. Nuh'un (a.s) kavmini tufanda garkettiği vakit, dağlar böbürlendi ve başını yükseltti. Buna karşı Cudi dağı tevazu gösterdi. Çünkü onlar yüksek, Cudi
202 Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 8751; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, 1/138,
ise alçak idi. Tevazu gösterdiği için Allah Teâlâ onu yüceltti ve Nuh'un gemisini onun tepesine kondurdu."203
Büyük velî Fudayl b. İyâz da şöyle demiştir: "Allah Teâlâ dağlara, 'Ben sizden birinin üzerinde bir peygamberle konuşacağım' diye vahyetti. Bütün dağlar başlarını kaldırdılar, Tûrisînâ ise tevazu gösterdi, başını eğdi, Allah Teâlâ onun bu tevazusundan dolayı Hz. Musa (a.s) ile onun üzerinde konuştu."204
Tabiîn devrinde yetişen büyük âlim ve velî Vehb b. Münebbih demiştir ki: "Allah Teâlâ'nın daha önce indirdiği kitapların birinde şunlar yazılıdır:
Ben insan zürriyetini Âdem'in sulbünden çıkarttım, içlerinde Musa'nın kalbinden daha tevazulu olanını görmedim. Bunun için onu seçtim ve kendisiyle özel kelâm ettim." 205
Tâceddin İbn Ataullah el-İskenderî (k.s) demiştir ki:
"Büyüklük, Allah Teâlâ'ya mahsustur. İnsan benliğini, küçüklük ve aşağılık toprağına gömmelidir. Çünkü gömülmeden bitenin, doğması ve büyümesi düşünülemez."
Ebû Ali Rûzbârî (k.s) der ki: "Yükselen ancak tevazu ile yükselir. Alçalan da ancak kibirle alçalır."
Fudayl b. İyâz (k.s) bir başka sözünde, "Nefsinde bir değer gören kimsenin, tevazudan nasibi yoktur" demiştir.206
203 İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir, 1/129; Kuşeyrî, Risale, s. 146; Gazâlî, İhya, 3/1949; Yâfiî, Neşrü'l-Mehâsin, s. 266; Bursevî, Rûhu'l-Beyân, 4/135.
204 Kuşeyrî, Risale, s. 147.
205 Kuşeyrî, Risale, s. 148.
206 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 240; Kuşeyrî, Risale, s. 147.
Süfyân-ı Sevrî (k.s) demiştir ki: "Tevazu sahibi olmayan zâhid, meyvesiz ağaç gibidir. Kendi kendine alçalmayan kimse, başkası yanında yükselemez."
Bir zat şu olayı anlatmıştır:
"Tavaf esnasında (halifenin görevlilerinden) birini gördüm. Etrafında bir sürü adam vardı; rahat tavaf etmesi için diğer insanları yanından uzaklaştırıyor ve ona yer açıyorlardı. Aradan bir zaman geçti, ben bu adamı Bağdat Köprüsü üzerinde insanlardan bir şeyler isterken gördüm. Onun bu durumuna hayret ettim. Benim şaşırdığımı anlayınca şöyle dedi:
Ben bütün insanların tevazu gösterdiği yerde (tavafta) kibir gösterip kendimi beğendiğim için, Allah Teâlâ da insanların hiç tenezzül etmediği böyle bir yerde beni zillete düşürdü."207
taştan testi korkar, fakat taş, çeşme oldu mu her an o taşa testiler gelir durur.
Testi der ki: Bundan sonra beni kırsa da neşeliyim, çünkü yüz kere bana can verdi o taştan akan su.
Onun yolunda ölsem bile ne çıkar, o beni diriltti, gene de diriltir; hatta beni kırıp paramparça etsin diye para-pul veririm ona.208
TEVAZUNUN BAZI ALÂMETLERİ
Tevazu, bütün davranışlarımızda ölçülü olmak, yumuşak davranabilmektir.
207 Kuşeyrî, Risale, s. 149; Bursevî, Rûhu'l-Beyân, 9/539.
208 Mevlânâ, Divan-ı Kebîr, 2/179.
Mütevazi insan, akıllı insandır. Kendine güvenen, iradesi sağlam, kibir ve gurura kapılmayan, herkese yardım edebilen, bağışlayan insandır. Bu özellikte olan insanlar, dinimizce övülmüş ve Hz. Peygamber tarafından kutlanmıştır.
Allah rızâsı için alçak gönüllü olmak, yüce ahlâkın, olgun kişiliğin özelliğidir. Övülen, sevilen budur.
Mütevazi insan, uyumlu, uysal ve olgun insandır, ama korkak değildir.
Alçak gönüllü olmanın yüceliği karşısında, kaba, sert, huysuz, kendinden başkasını beğenmeyen, kibir ve gurur gibi özellikleri olan insanlar daima küçüktürler, sevilmezler.
Kibir ve gurur, kendini beğenme, bir anlamda ruhsal bir hastalıktır. Bu durumda olan insan ya câhildir ya hayalperesttir ya da aldanmıştır. Bu tiplerden bazıları gücü ve kuvvetine, akrabasının çokluğuna, bazıları maddî varlığına, bazıları da bulundukları mevkiye ve şöhretlerine güvenirler. Oysa zaman gençliği, gücü ve kuvveti eritir, tüketir. Yüce mevkiler emanettir bizlere. Tedbirsizlik, bilgisizlik, nice varlığı yok etmiştir.
Fert, en az maddî gücü kadar manevî yönünü, ruh yapısını da olgunlaştırmamışsa noksandır. Kibir ve gurur kabalığın, hamlığın ve yetişmemişliğin tezahürüdür. Bu nedenle dinimizce yerilmiştir. Hatta o kadar ki kötülüğün simgesi olan şeytan, sırf kibri ve kendini her şeyden üstün görmesi sebebiyle Allah'ın esirgemesinden, bağışlayıcılığından ebediyen uzaklaştırılmıştır.
İnsanın asıl sıfatı acizlik, noksanlık ve ihtiyaç halidir. İnsana düşen, bu asıl halini idrak edip tevazu içinde halini yüce Allah'a arzetmesidir. İnsanın böylesine ulvî bir tevazu hali, aynı zamanda onun gayet güzel ve sevimli bir kulluğudur.
Bir hadiste Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah, hiç kimsenin kimseye karşı övünmeyeceği ve hiç kimsenin başka bir kimseye zulüm yapmayacağı bir şekilde mütevazi olmanızı bana vahyetti."209
Hz. Ali (r.a) der ki: "Üç şey tevazunun temelidir: Karşılaştığın her mümine selâm vermen, girdiğin bir mecliste yer seçmemen ve bulduğun yere razı olup oradakilere hoşgörüyle bakman, ibadetini riya ile yapmaman." 210
Abdullah b. Abbas (r.a) demiştir ki: "Bir kimsenin din kardeşinin içtiği suyun artığından içmesi tevazudandır."211
Yusuf b. Esbât (r.a) der ki: "Az bir şekilde şüpheli olan şeylerden sakınmak, çok amel etmekten; az bir tevazu sahibi olmak, nefsin istemediği birçok ibadeti yapmaktan daha sevaptır."212
Yine o şöyle demiştir: "Alçak gönüllü olmanın alâmetleri şunlardır: Söyleyen kim olursa olsun, hak sözü kabul etmek. Fakir, garip olan kimselere de yumuşaklıkla muamele etmek. Rütbe itibariyle küçük olanlara şefkatli olmak. Kendisine karşı yapılan hata ve kusurlara tahammül edip öfkelenince sabretmek, her an Allah Teâlâ'yı hatırla-
209 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 426; Ebû Davud, Edeb, 40; ibn Mâce, Zühd, 16 (nr. 4179), 23 (nr. 4214).
210Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 3/64.
211 Kuşeyrî, Risale, s. 149.
212 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8/243; Gazâlî, İhya, 3/1948.

mak. Zenginlere karşı vakarlı olmak. Cenâb-ı Hak'tan gelen her şeye rızâ göstermektir."213
Zünnûn-i Mısrî (k.s) diyor ki: "Üç şey tevazunun özelliklerindendir:
1. Ayıbını bilince nefsini küçültmek.
2. Tevhid inancından dolayı her mümini yüceltmek.
3. Kimden gelirse gelsin hak ve güzel olanı kabul et-
mek."214
Ebû Osman el-Hîrî (k.s) diyor ki: "Tevazunun kaynağı şunlardır: İnsanın cehaletini hatırında tutması, işlediği günahı unutmaması ve Allah Teâlâ'ya devamlı muhtaç olduğunu hiç aklından çıkarmaması."
213 Ferîdüddin Attar, Tezkiretü'l-Evliyâ, s. 176.
214 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 241.

Hiç yorum yok: