28 Kasım 2007 Çarşamba

CENNET YOLU

Cennet kapıları cömertler için açacaktır. Dünyada o kapıya giden yol cömertlik kapısıdır. Cennete ilk defa hak ve hakikati yaymak uğruna malını ve canını Allah rızâsı için harcayan cömertler gireceklerdir. Evet, onlar Rab'lerine fâni olan şeyler verecek ve bakiyi kazanarak ebediyete ereceklerdir.
Cömertlik, peygamberlerin ahlâkı ve kurtuluşun en güzel sebeplerinden biridir. Hz. Peygamber (s.a.v), cömertlikle cimriliği iki dala benzeterek şöyle buyurmuştur:
"Cömertlik cennetten dalları dünyaya uzanmış bir ağaçtır. Onun dallarından tutunanı cennete götürür. Cimrilik cehennemden dalları dünyaya uzanmış bir ağaçtır. Onun dallarından tutunanı ateşe götürür."345
Görüldüğü gibi bu dalların birinin kökü cennette, birininki de cehennemdedir.
Kim hangisinin ucuna takıhrsa onun kökünün bulunduğu yere varır.
İşaret etmeye gerek yoktur ki cömerdin tuttuğu dalın kökü cennettedir. Cimrinin tuttuğu dalın kökü de cehennemde.
Demek, cömertlik insanı en sonunda cennete götürür. Cimrilik de cehenneme...
Ashaptan Beşir b. Hasâsiyye es-Sedûsî (r.a) anlatıyor:
345 Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10875; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 15927; Aclunî, Keşfû'l-Hafâ, 1/398 (nr. 1467).
İslâm'a girmek üzere biat etmek için Hz. Peygamber'e (s.a.v) geldim. Bana şu şart ve telkinlerde bulundu:
"Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim O'nun kulu ve Resulü olduğuma şehadet edeceksin, günde beş vakit namaz kılacaksın, ramazan orucunu tutacaksın, malından zekât vereceksin, hacca gidip Allah'ın evini ziyaret edeceksin ve Allah yolunda cihad edeceksin."
Ben kendisine dedim ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben bu söylediklerinizden ikisine güç yetiremem. Onlardan biri zekâttır. Benim on tane devem var, onlarla ailemin geçimini temin ediyor, yüklerini taşıyorum. Diğer yapamayacağım şey de cihaddır. İnsanların dediğine göre, kim cihad meydanından kaçarsa Allah'ın gazabına uğruyormuş. Ben korkak bir adamım. Bir savaş patlak verdiğinde cihaddan kaçıp Allah'ın gazabına uğramaktan korkuyorum. Bunların ikisinden beni muaf tut, diğer bütün dediklerini yapmak için sana söz vereyim" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v) elimi sıkıca tuttu, şöyle bir salladı ve,
"Sadaka yok, cihad yok; peki, cennete ne ile gireceksin?" buyurdu.
O zaman ben, bütün dediklerini yapmak üzere biat ettim.346
Hz. Âişe validemizden gelen bir rivayette ise Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Cömert, Allah'a yakın, insanlara yakın, cennete yakın; ateşe/cehenneme uzaktır. Cimri, Allah'a uzak, insan-
346 Hâkim, el-Müstedrek, 2/80; Heysemî, ez-Zevâid, 1/42.
lara uzak, cennete uzak; ateşe/cehenneme yakındır. Cahil cömert, cimri âlime nazaran Allah'a daha sevimlidir." 347
Huzeyfe (r.a) der ki: "Nice tacirler var ki geçim hususunda aldırış etmezler, cömertlikleri sebebiyle cennete girerler." 348
İNSANLARIN EN CÖMERDİ
Cömertlik, Hz. Peygamber'in (s.a.v) en belirgin vasıflarından biridir. O, son derece cömertti. Kendisinden bir şey İsteyen hiç kimseyi geri çevirmezdi. O, verebileceği ne varsa hiç çekinmeden verirdi. Nitekim Câbir b. Abdullah (r.a) der ki: "Resûlullah (s.a.v) kendisinden herhangi bir şey istendiğinde, asla, 'hayır, yok' dememiştir."349
Abdullah b. Abbas (r.a), Hz. Peygamber'in (s.a.v) cömertliğini şöyle anlatır:
"Allah'ın Resulü, insanların en cömerdi ve en iyilik seveniydi. Ramazanda Cebrail ile buluşup karşılıklı Kur'an okurlardı. Allah'ın Resulü (s.a.v) âleme bereket getiren ve hayat esen rüzgârlardan daha cömertti."350
Hz. Ali de (r.a) şöyle diyor:
347 Tirmizî, Birr, 41 (nr. 1961); Heysemî, ez-Zevâid, 3/127, 7/127; Ali el-Müt-takî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 10928; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1/145.
348Gazâlî, ihya, 3/1786.
349Buhârî, Edeb, 39; Müslim, Fezâil, 14 (nr. 57); Tirmizî, Şemail, nr. 352; Atv medb. Hanbel, el-Müsned, 3/307; Dârimî, Mukaddime, 12; Begavi, el-Envâr fi Şemâili'n-Nebî, 1/283.
350Buhârî, Bed'ü'l-Halk, 6, Menâkıb, 23; Müslim, Fezâil, 12 (nr. 50); Tirmizî, Şemail, nr. 353; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/326; Begavî, el-Envâr fi Şemâili'n-Nebî, 1/282.
"Resûlullah'tan bir şey istendiği zaman, eğer bu isteği yerine getirmek isterse, 'peki' derdi. Yapmak istemediği zaman da susardı. Hiçbir şey için 'hayır' dememiştir."351
Şimdi Hz. Ömer'in (r.a) naklettiği şu hadiseye bakalım: Hz. Peygamber'in (s.a.v) huzuruna bir yoksul gelir, bir şey ister. Fakat istediği şeye sahip olamadığı için Resûlullah (s.a.v) üzülür ve ona gidip çarşıdan satın almasını, borçlu olarak da kendi adının yazılmasını, eline para geçtiğinde ödeyeceğini söyler. Halbuki aynı kişiye daha önce de yardım edilmiştir. Bunu bilen Hz. Ömer,
"Yâ Resûlallah, bu kişiye daha önceleri de yardım ettiniz, şimdi bu teklife ihtiyaç var mıdır?" demek ister. İster ama Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ömer'in sözünden pek hoş-nut olmaz; bu yüzünden anlaşılır. O anda ensardan bir zat,
"Yâ Resûlallah infak et, arşın sahibi olan Allah kendinizi fakir düşürür, diye korkma!" diyerek görüşünü açıklar. Hz. Peygamber (s.a.v) bu zatın görüşünü beğenir ve,
"Ben infak ve yoksulluktan korkmamakla emrolundum" buyurur.352
Ukbe b. Haris (r.a) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.v) bize ikindi namazı kıldırmıştı. (Selâm verince) acele ile cemaati yarıp evine girdi. Halk onun bu telâşesinden hayrete düşmüştü. Ancak geri dönmesi gecikmedi. Gelince, halkın merakını yüzlerinden anlayan Hz. Peygamber (s.a.v), onlara durumunu şöyle açıkladı:
351 Heysemî, ez-Zevâid, 9/13; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 3/78.

352 Tirmizî, Şemail, nr. 355; Heysemî, ez-Zevâid, 10/241; Begavî, el-Envâr fi Şemâili'n-Nebî, 1/287.
"Yanımda kalan bir miktar altın vardı, (namazda) onu hatırladım. Beni meşgul etmesinden korktum ve hemen gidip dağıttım."353
Rivayete göre adamın biri Hz. Peygamber'e (s.a.v) başvurarak yardım istedi. Allah Resulü de kendisine kırk koyun verilmesini emretti. Adam kavminin yanına döndüğünde,
"Ey kavmim, müslüman olun, Muhammed fakirlikten korkmayan kişilerin verdikleri gibi ihsanda bulunuyor"dedi.354
Safvân b. Ümeyye (r.a) diyor ki: "Allah'a yemin ederim ki Resûlullah (s.a.v) bana çok ihsanda bulunmuştur. Baş-langıçta o, bana göre insanların en çok buğzedilecek olanıydı. Fakat bana ihsan etmekte devam etti. Nihayet benim yanımda insanların en sevimlisi oldu."355
Hz. Âişe'den (r.a) naklolunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.v), kendisine bir hediye geldiği zaman, onu getiren kişiye daha fazla ve değerlisiyle karşılık verirdi. Resûlullah (s.a.v) devrinde yaşayan bir kadının naklettiği şu hadise buna misal teşkil edebilir: Bu hanım diyor ki:
"Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) bir tabak taze hurma ile birkaç salatalık götürmüştüm. Bana altından mamul bir avuç dolusu kadın ziynetiyle karşılık verdi."356
353Buhârî, Ezan, 155, Zekât, 20; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/7, 384; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10436.
354Müslim, Fezâil, 14 (nr. 57) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/175.
355Müslim, Fezâil, 14 (nr. 59); Tirmizî, Zekât, 30 (nr. 666); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/401; 6/465; Begavî, el-Envâr tî Şemâili'n-Nebî, 1/286.
356 Tirmizî, Şemail, nr. 203, 356; Heysemî, ez-Zevâid, 9/13; Begavî, el-Envâr fî Şemâili'n-Nebî, 1/288.
Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) hanımı Ümmü Seleme validemiz anlatıyor:
Resûlullah'ın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca,
"Dün aldığım 7 dinarı veremedim yanımda kaldı" buyurdu.357
Sehl b. Sa'd anlatıyor:
"Enmar yününden Resûlullah'a (s.a.v) bir cübbe dokudum. Astarını da siyah bezden yaptım. Resûl-i Ekrem (s.a.v) onu giyince,
"Bakın ne güzel ve ne yumuşak" buyurdu. O sırada bedevinin biri kalkarak,
"Yâ Resûlallah, onu bana hediye et" dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v) kendisinden bir şey istendiği vakit katiyen cimrilik etmezdi. Hemen sırtından çıkarıp cübbeyi adama verdi ve bir yenisini yapmasını emretti. O yenisi dokunurken Resûlullah {s.a.v) ebedî âleme intikal etti."358
Yine Sehl b. Sa'd anlatıyor:
Bir kadın Hz. Peygamber'e bir elbise getirip,
"Yâ Resûlallah! Bunu kendi elimle dokudum ve sana giydirmek için getirdim" dedi.
Resûl-i Ekrem'in böyle bir elbiseye ihtiyacı vardı. Elbiseyi aldı ve gidip giyindi, tekrar oraya döndü.
Orada bulunanlardan biri,
357Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/293; Heysemî, ez-Zevâid, 10/238.
358Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 2/235.
"Yâ Resûlallah! Bu ne kadar güzel! Bunu bana giydir" dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v), geri dönüp elbisesini değiştirdi ve elbiseyi o adama verdi. Ancak orada bulunanlar,
"Bunu söylemekle iyi etmedin. Resûlullah'ın buna ihtiyacı vardı. Sen, onun hiçbir isteyeni reddetmediğini bildiğin halde bunu kendisinden istedin" dediler. O da,
"Ben bunu giymek için istemedim, kefenim olsun diye istedim" diye cevap verdi.
Olayı anlatan sahâbî, gerçekten bu elbise, daha sonra o zatın kefeni oldu" demiştir.359
Hz. Enes'in (r.a) şu sözü de bu tip gelişmelere ışık tutmaktadır: "Bazan bir kimse ancak dünyayı isteyerek Müslümanlığa girerdi. Fakat İslâm'a girince artık Müslümanlık kendisine dünyadan ve dünya üzerindeki her şeyden daha sevimli olurdu."360
Beni O Maldan Kurtar
Tabiînin büyüklerinden Abdullah b. Lühya el-Hevzeni anlatıyor:
Halep'te, Hz. Peygamber'in (s.a.v) müezzini Bilal-i Habeşî ile karşılaştım. Ona,
359 Buhârî, Cenâiz, 28; Libâs, 18; Edeb, 39; İbn Mâce, Libâs, 1; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/333; Begavî, el-Envâr fî Şemâili'n-Nebî, 1/291.
360 Müslim, Fezâil, 14 (nr. 58).
"Yâ Bilal! Resûlullah (s.a.v) geçimini nasıl sağlardı? Şunu bana bir anlat" dedim. Bilal şunları söyledi:
"Hz. Peygamber'in öyle fazla bir şeyi yoktu. Onun peygamber olduğu zamandan dünyadan ayrıldığı güne kadar ev idaresine ben bakardım.
Yanına çıplak bir müslüman gelince hemen beni çağırırdı. Ben de parası olmadığı zamanlarda, Hz. Peygamber adına borçlanır, o adama elbise alıp giydirir, karnını doyururdum.
Bir gün müşriklerden biri bana,
"Bilal! Ben hali vakti yerinde biriyim. Borç alacağın zaman başkasına gitme, gel benden al" dedi.
Ben de öyle yaptım.
Yine bir gün abdest almış, ezan okumak üzere dışarı çıktım. Baktım ki kendisinden borç aldığım o müşrik, yanındaki birkaç tüccarla geliyor. Beni görünce,
"Hey Habeşli" diye seslendi. Ben,
"Buyur" dedim. Beni asık bir suratla karşıladı ve ağır bir söz söyledi. Ardından,
"Aldığın borcun süresinin dolmasına kaç gün var biliyor musun?" dedi. Ben,
"Süresi dolmak üzere" dedim.
"Tam dört gün var. O zaman aldığın borca karşılık seni yakalayıp köle edeceğim. Ben o parayı sana saygın biri olduğun için yahut ardından gittiğin adam saygın biri olduğu için vermedim. Benim kölem olasın, diye verdim. Eskiden olduğu gibi yine koyun güdeceksin" dedi.
Böyle durumlarda insan nasıl üzülürse ben de öyle üzüldüm. Yatsı namazını kıldıktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v) ailesinin yanına gitti. Kendisini ziyaret etmek istediğimi bildirdim, bana izin verdi. Huzuruna çıkınca,
"Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana kurban olsun. Hani kendisinden borç aldığım bir müşrik vardı ya! O bugün bana şöyle şöyle hakaret etti. Biliyorum, bende de sizde de borcumuzu ödeyecek para yok. Adam beni rezil, kepaze etmek istiyor. Hak Teâlâ sana, beni sıkıntıdan kurta-racak bir imkân gönderene kadar bana izin ver. İslâmiyet'i kabul eden kabilelerden birinin yanına kaçıp sığınayım" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v),
"Öyle istiyorsan git" buyurdular.
Hz. Peygamberin yanından ayrılıp evime geldim. Yola çıkmak üzere kılıcımı, erzak torbamı, ayakkabımı, kalkanımı hazırladım. Şafak sökerken yola çıkmaya karar verdim. Azıcık uyuyup uyanıyordum. Tan yeri ağarırken yola çıkmak istedim.
İşte o sırada birinin bana doğru koşup geldiğini gördüm. Adam,
"Bilal! Resûl-i Ekrem (s.a.v) seni çağırıyor" dedi.
Dönüp Hz. Peygamber'in yanına vardım. Bir de ne göreyim, yere çökertilmiş dört tane deve, üzerlerinde de yükleri duruyordu."
Resûlullah'ın huzuruna girmek için izin istedim. Hz. Peygamber (s.a.v) bana,
"Müjde Bilal! Allah Teâlâ sana borcunu ödeyecek imkân gönderdi" buyurunca Allah'a hamdettim. Hz. Peygamber (s.a.v) tekrar,
"Yoksa dışarıda çökertilmiş dört deveyi görmedin mi?" buyurdu.
"Gördüm, yâ Resûlallah!" dedim.
"O develer de üzerindeki yükler de senindir. O yüklerde giyecek ve yiyecek şeyler var. Onları bana Fedek'in yöneticisi hediye etti. Onları al ve borcunu öde" buyurdu.
Ben de develerin yükünü indirdim, hayvanları bağladım. Sonra sabah ezanını okumaya gittim. Sabah namazından sonra Bakî semtine vardım. Elimi kulağıma atıp,
"Hz. Peygamber'den kimin bir alacağı varsa gelsin" diye bağırdım.
Sonra Resûlullah'ın kime borcu varsa hepsini ödedim. Sonunda azıcık bir şey arttı. Gün bir hayli ilerlemişti. Doğruca Mescid-i Nebevî'ye gittim. Baktım ki Hz. Peygamber (s.a.v) yalnız başına oturuyor. Selâm verdim.
"Ne yaptın, borçlarını karşılayabildin mi?" diye sordu. Ben de,
"Allah Teâlâ Resûlü'nün üzerindeki bütün borçları ödedi, hiçbir borcu kalmadı" dedim.
"O maldan bir şey arttı mı?"
"Evet, arttı."
"Öyleyse beni onların yükünden kurtarmaya bak. Sen beni o malların sıkıntısından kurtarmadıkça ailemin yanına gidemem."
Allah Resulü (s.a.v) yatsı namazını kıldırdıktan sonra beni çağırttı ve,
"O malları ne yaptın?" diye sordu.
"Yanımda duruyor. Onlara ihtiyacı olan biri çıkmadı" dedim.
O gece Hz. Peygamber (s.a.v) evine gitmedi. Mescid-i Nebevî'de yattı.
Ertesi gün akşama doğru iki atlı geldi. Ben de onların ihtiyaçları olan giyecek ve yiyecekleri kendilerine verdim. Resûl-i Ekrem (s.a.v) yatsı namazını kıldırınca beni tekrar çağırdı ve.
"O malları ne yaptın?" diye sordu. Ben,
"Yâ Resûlallah! Allah Teâlâ seni o malların sorumluluğundan kurtardı" deyince Hz. Peygamber (s.a.v), yanında o mallar varken ölmediğine sevindi, tekbir getirip Allah'a hamdetti.
Sonra eşlerinin yanına gitmek üzere oradan ayrılınca ben de peşinden yürüdüm. Hanımlarını bir bir ziyaret edip onlara selâm verdi, en sonunda o geceyi geçireceği eşinin yanına gitti.
Bilal sözlerini şöyle tamamladı:
"Hz. Peygamberin geçimi hakkında sorduğun sorunun cevabı işte budur."361
361 Ebû Davud, Harâc, 35 (nr. 3055); Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 1119; Bezzâr, Müsned, nr. 1382; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/338.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu Mayo Clinic tarafından yapılan genel bir kamu duyurusudur ve böbrek satın almakla ilgileniyoruz, böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-posta adresimizden doğrudan bizimle iletişime geçin.
mayocareclinic@gmail.com
Not: Bu güvenli bir işlemdir ve güvenliğiniz garantilidir.
Lütfen daha fazla bilgi için bize bir e-posta mesajı gönderin.