28 Kasım 2007 Çarşamba

İYİLİĞİ EMİR ve KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMANIN FAZİLETİ

Hak Teâlâ, "Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan sakındıran bir cemaat olsun, işte başarıya erişenler yalnız onlardır"66 buyurmaktadır.
Görülüyor ki iyiliği emir konusunu teşkil eden bu âyet-i kerîme, toplum hayatında iyiliğin, hayrın yaygınlaşması; milletlerin, toplumların gerçek saadete ermeleri için yegâne temel olan İslâmî prensip ve kaideler ihtiva etmektedir.
Bu âyet-i kerîme müminleri, yeryüzünde yapılan kötülük ve fesada karşı koymaya çağırarak, gücü yeten kimseleri, her türlü haksızlık ve zulme manî olmakla görevlendirmektedir. Hayır, doğruluk, iyilik ve saadet içerisinde kurtuluş ise ancak hedefe ulaştırıcı olan bu kaide prensiplerle olur.
Diğer bir âyette ise şöyle buyrulmuştur:
"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız."67
Müminlerin emîri Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:
"Çirkin işleri yasaklayarak fâsıkları kızdırın. Allah'ın yasakları çiğnendiğinde kızan kişi için yüce Allah gayrete gelir ve ona düşman olanlara kızar."68
Ebü'l Abbas es-Seyyârî hazretlerine, "Gönlünün cennet bahçesi misali çok güzel olması için Allah yolunda yü-rüyen bir kimse hangi ameli işlemelidir?" diye sorduklarında, hazret şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ'nın emirlerini yapıp yasaklarından sakınmaya sabırla devam etmeli, sâlihlerle beraber olup sohbetlerinde bulunmalı ve dostlarına hizmet etmeli."69
Kâ'b el-Ahbâr (r.a) şöyle der: "Firdevs cenneti, iyiliği emreden kötülükten de sakındıran kimselere hazırlanmıştır." 70
Avn b. Abdullah (r.a) şöyle der: "Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uyunuz. Kim bunlara uyarsa bu onlar için saadettir. Bunlara uymayan, bedbahttır."
67 Âl-i İmrân 3/110.
68 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 402.
69 Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 444, Kuşeyrî, Risale, s. 419; Yafiî, Neşrü'l-
Mehâsin, s. 369. 70 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 5/380.
Ebü'l-Abbas el-Mürsî (k.s) şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ'dan korkan, haram ve şüphelilerden sakınan, emirlere tam uyan kimse, Allah Teâlâ'nın kendisini koruduğu kimsedir."
Ebû Medyen el-Mağribî (k.s) der ki:
"Allah Teâlâ'nın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmakla huzur bulmak cennettir. Bu halden yüz çevirmek ateştir. Cenâb-ı Hakk'a yakınlık lezzettir. O'ndan ayrılmak, O'na karşı yabancılık, ölümdür."
İmâm-ı Rabbânî (k.s) der ki:
"Dünyada felâketlerden, âhirette cehennemden ve ateşte yanmaktan kurtulmak için iki şey lâzımdır: Emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak. Bu ikisinden en büyüğü, en lâzımı, yasaklardan sakınmak yani vera' ve takvadır."
Ali b. Vehb es-Sincârî (k.s) şöyle demiştir:
"Ebedî olarak yaşamak İstiyorsanız Allah Teâlâ'nın emirlerini yapınız, yasaklarından kaçınız ve Cenâb-ı Hakk'ı devamlı hatırlayınız. O'ndan gelenlere razı olunuz. O zaman âhiretinizi kazanır, cennette ebedî, sonsuz olarak yaşarsınız."
Ebû Abdullah el-Basrî (k.s) der ki: "Allah Teâlâ'nın emrettiği şeylere uy. Kim Allah'ın emirlerine uyarsa sağlam bir kale içinde koruma altına girmiş olur."
İYİLİĞİ EMİR ve KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMANIN ÖNEMİ
İslâm dîni, iyilik ve kötülüğün sınırlarını belirleyen, İmanla beraber insan hayatını, kötülükten koruyup iyilik üzere devem ettiren bir nizamdır.
İsmail b. Nüceyd (k.s) der ki: "Emîrleri hafife almak, o emri vereni az tanımaktan ileri gelir. Eğer kul, kendisine bu emirleri veren Allah Teâlâ'yı tam hakkı ile tanırsa emirlerini hafife almaz."71
İbrahim el-Havvâs (k.s) şöyle demiştir:
"Bir müslüman, Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarına ne kadar dikkat edip tatbik ediyorsa Allah Teâlâ da onu o derece aziz eder. Diğer müslümanların kalbine de onun sevgisini verir."72
İbrahim ed-Desûkî (k.s) der ki: "Bir kimse dinimizin emir ve yasaklarına uymaz ise benim öz oğlum dahi olsa, onu evlâtlığıma kabul etmem. Her kim dinin emir ve yasaklarına uyar, ilmiyle amel ederse en uzak memleketten bile olsa, o benim evlâdımdır."
Seyyid Emîr Külâl (k.s) şöyle derdi: "İyiliği emretme ve kötü işlerden sakındırma vazifesini yerine getiriniz. Dinin yasak ettiği şeylerden, dine uygun olmayan işlerden ve bid'atlardan sakınınız.
İşlerinizi, dinimizin emirlerine uygun olarak yapınız. Bir iş yapacağınız zaman bakınız; dinin emirlerine uygun ise
71 Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 456.
72 Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 286; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/348.

onu kabul edip yapınız. Uymuyorsa o işten vazgeçiniz. Bütün işlerin başı, dinin emirlerine yapışmaktır ve Allah'ın koyduğu hudutları aşmamaktır."
Saîd b. Cübeyr (r.a) şöyle diyor: "Yapılması emredilen her vazife büyüktür."73
HAYRA DAVET KİMLERDEN BAŞLAMALI?
Göreve öncelikle kendi nefsinden başlamalı, yaptığı hataları bir daha yapmamak üzere kendi nefsine ihtarda bulunmalıdır. Müminler gafleti terkedip, ibadetlerini ve sorumluluklarını zamanında yerine getirmelidir.
Öyleyse mümin kişi önce kendi nefsini hayra çağırıp, İnancı ile ameli arasındaki tezatlardan kurtulmalıdır.
Cenâb-ı Hak İsâ aleyhisselâma, "Ey İsâ, evvelâ kendi nefsine vaaz ve nasihat et de yola gelirse başkalarına da vaaz ve nasihate başla; yoksa kendi nefsini henüz doğru yola çıkarmadan vaaz ve nasihat kürsüsüne çıkmaktan utan" buyurmuştur.74
Büyük arif Abdülkadir-i Geylânî şu öğütleri veriyordu:
"Ey evlât! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir, sonra da başkalarını... Sana nefsin Özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslaha muhtaç hallerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır, bunu bildiğin halde, başkasının ıslahı sana nice
73 Şa'rânî, Tabakatü'i-Kübrâ, 1/42.
74 Gazali, İhya, 2/1203; Kuşeyrî. Risale, s. 216; Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ
ve'd-Dîn, s. 59; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 2/382; Ahmed b. Hanbel,
Kitâbü'z-Zühd, s. 53; Bursevî, Rûhu'l-Beyân, 4/175.
nasip olur?... Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın?... İnsanları ancak, ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden Mahmud (a.s) (Peygamberimiz) kurtarabilir. Ve onun hakiki vârisleri... İnsanları Allah'a, Allah'ın İrfan ve tam iman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama onun hakiki ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar."75
Şüphesiz ki bundan sonra en yakın çevre olarak çoluk çocuğundan, aileden başlamalı hayra çağırmaya.
Hayra davet çemberi akraba, komşu ve toplumun diğer faillerine yansımak üzere metotlu bir şekilde genişletilmelidir.
"Sakın Allah'ın yanı sıra başka bir ilâha yalvarma; yok-sa azaba çarpılanlardan olursun. Öncelikle en yakın akrabalarını uyar."76
Burada Hz. Peygamberin (s.a.v) kendisini uyardıktan sonra, ailesini uyarması da emrediliyor ki başkasına ders olsun.
Rivayetlerin belirttiğine göre bu âyet indirildiğinde Peygamberimiz (s.a.v) Safa tepesine çıktı. Sonra, "Hele gelin! Hele gelin" diye çağırdı. Bazıları kendileri geldiler. Bazıları da elçilerini gönderdiler. Böylece insanlar toplan-dı. Peygamber Efendimiz orada konuşmaya başladı.
"Ey Abdülmuttaliboğulları! Ey Fihroğulları! Ey Lüeyoğulları! Ben şimdi size dağın öbür yamacında düşman sü-
75 Abdülkadir-i Geylânî, Fethu'r-Rabbânî, s. 5.
76 Şuarâ 26/213-214.
varilerinin bulunduğunu ve size saldırmak istediklerini söy-lesem bana inanır mısınız?" diye sordu. Evet, dediler. Sonra ilâve etti.
"Ben şiddetli bir azaptan önce size gönderilmiş bir uyarıcıyım." Ebû Leheb söze karıştı ve, "Ağzın kurusun, gün boyunca sırf bunun için mi bizi çağırdın?" dedi. Bunun üzerine yüce Allah, "Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Kurudu da"sûresini gönderdi.77
Ebû Hüreyre, "Önce en yakın hısımlarını korkut!" âyet-i celilesi nazil olduğu zaman, Hz. Peygamber (s.a.v) onları isim isim çağırarak,
"Ey falancanın oğlu falan, ey falanın oğlu falan" diye çağırarak ikaz etti. Hatta,
"Ey Muhammed'in kızı Fâtıma ve ey Abdülmuttalib'in kızı, Muhammed'in halası Safiyye, kendiniz için amel ediniz; ben Allah katında sizden bir şey önleyemem"78 buyurdu.
77 Buharı, Tefsîrü's-Sûre, 26 (nr.4770); Müslim, İmân, 89 (nr. 208).
78 Buhârî, Vesâyâ, 11; Müslim, imân, 89 (nr. 204); Tirmizî, Zühd, 7; Ahmed
b. Hanbel, ei-Müsned, 2/333; Dârimî, Rikâk, 23, 2735; İbn Hibbân, es-
Sahîh, nr. 646, 6549, 6550.

Hiç yorum yok: