28 Kasım 2007 Çarşamba

KUSURLARI ÖRTMEK

Büyüklerin bir diğer güzel ahlâkı da müslüman kardeşlerinin kusurlarını gizlemeleridir. Onlar, kimsenin ayıbının yayılmasını istemezler. Her halde başkasının değil kendi nefislerinin kusurları ile meşgul olurlar. Bütün söz, fiil, yeme içme ve davranışlarında sürekli nefislerini hesaba çekerler. Zira kendi hatalarına bakan, başkasının ayıbını ve hatasını göremez. Kendi ayıbını bırakıp başkasının ayıbıyla meşgul olmak, bir çeşit ahmaklıktır.
Akıllı insan başkalarının değil kendi kusurlarını dert edinir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kendi kusurlarıyla uğraşıp insanların ayıplarıyla uğraşmaya fırsat bulamayan kişiye ne mutlu!"79
Zeyd el-Kummî (r.a) demiştir ki: "Önceki peygamberlere indirilen ilâhî kitaplardan birinde şunları okumuştum:
79 Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10563; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2/42 (nr. 1671).
Ey âdemoğlu! Sana, iki torba verdim; biri önünde diğeri arkanda. Arkandaki torbada kendi ayıpların, önündekinde ise insanların ayıpları bulunmaktadır. Arkandaki torbanın içine bakarsan önündeki torbaya bakma fırsatın olmaz."
Yine o şöyle diyordu: "Herhangi birinizi nefsinin kusurları korkutmakla birlikte yine de o kusurlarını seviyor, Müslüman kardeşine sırf zanna dayanarak buğzediyor, hani nerede kaldı akıl?"80
Râbia el-Adeviyye şöyle demiştir: "Kul, Allah sevgisini tattığında Allah Teâlâ ona kötü amellerini gösterir. O bundan sonra halkın ayıplarıyla uğraşmaya fırsat bulamaz."81
İmam Şa'rânî (k.s) şöyle nasihatte bulunur:
"Kardeşim dilini tut, kimseyi çekiştirme. İnsanların kusurlarını araştıranın yakasına yapışılır. Müslüman kardeşinin bir kusurunu gördüğünde kendini unutma, bilakis senin görevin gördüğün bu kusurla kendi ayıplarını hatırlamandır, zira insanın tabiatı birdir; başkasının yaptığı şeyi senin yapman da mümkündür."82
Rebî b. Süleyman (rah), "Akıllı, zeki ve anlayışlı kimse insanların bazı kusurlarını görmezlikten gelendir" demiştir.
Ukayl el-Münbicî (k.s) şöyle derdi: "İnsanların iyi taraflarını görmeli, günahlarını araştırmamalıdır."
Tabiînin büyüklerinden, hadis ve fıkıh âlimi Eyyûb es-Sahtiyânî (r.ah) demiştir ki: "Kul, kendisinde şu iki haslet bulunmadıkça olgunlaşamaz:
80 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 333.
81 Ş a'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 334. 82 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 334.

1. İnsanların ellerinde olanlardan ümit kesmek.
2. Onların yaptıkları kusurlu şeyleri görmezlikten gelmek." 83
Saîd b. Müseyyeb (rah) der ki: "Âlim veya sâlih her in-sanın mutlaka bir ayıbı vardır. Ama bazı İnsanlar vardır ki onların ayıplarını anlatmak doğru olmaz. Bir kimsenin fazilet tarafı, eksik tarafından çok olursa eksiği fazileti için bağışlanır." 84
Muhammed b. Mukatil, "Kendisine iyilik yaptığın kişinin şerrinden korun, kendini mazur gördüğün gibi kardeşini de mazur gör" demiş ve şu mealdeki beyitleri okumuştur:
"Bir fenalık yaptığında nefsini mazur görürken, Aynı gerekçelerle başkasını mazur görmüyorsun. Kendi gözündeki merteği görmezken, Başkasının gözündeki çöp gözüne batıyor."
KUSUR ARAŞTIRMANIN TEHLİKESİ
Ayıpların araştırılıp ortaya dökülmesi, insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten, fenalıkların yayılmasından başka bir şeye yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, herkese duyurmak onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın süratle yayılmasına da sebep olur.
Başkalarının kusurunu araştırmak haramdır. Görülen kusurları örtmek, sahibini usulünce uyarmak ve onu terket-
83 Ebû Nuaym, Hiiyetü'l-Evliyâ, 3/5; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/210.
84 İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1/438; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/30.
mesine sebep olmak ise sevaptır. Hele bir kimsenin gizlice yaptığı bir kusuru araştırıp başkalarına anlatarak o insanı küçük düşürmek, onunla alay etmek daha büyük kusurdur. Bu haramdır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Müslümanların ayıplarını (gizli hallerini) araştırmayın..."85
Resûlullah (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Birbirinizin özel ve mahrem hallerini araştırmayın."86 Bir diğer hadisinde ise şöye buyurmuştur:
"İnsanlardaki ayıpları araştırırsan onları ifsat eder, bozarsın."87
İbn Ömer (r.a) şöyle nakletmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v) minberde yüksek bir sesle şöyle buyurdu:
"Ey dilleriyle müslüman olduğunu söyleyip kalplerine iman girmeyen (münafık) kimseler! Müslümanlara eziyet vermeyin, onların ayıplarını ve kusurlarını araştırmayın. Çünkü bir kimse müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa Allah da onun kusurunu araştırır. Allah bir kimsenin eksiğini araştırdı mı o insan mutlak rezil olur."88
Bekir b. Abdullah el-Müzenî (r.a) şöyle der: "Bir adamın insanların kusurlarını tesbitle görevlendirildiğini görürseniz biliniz ki o Allah'ın düşmanıdır, Allah kendisine tuzak kurmuştur."89
85 Hucurât 49/12.
86 Müslim, Birr, 9 (nr. 30}.
87 Buharı, Edebü'l-Müfred, nr. 248; Ebû Davud, Edeb, 37.
88 Ebû Davud, Edeb, 35 (nr. 4880); Tirmizî, Birr, 85; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/424; Tebrîzî, Mişkâtü'l-Mesâbih, nr. 5043.
89 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 334; Tabakatü'l-Kübrâ, 1, 35.

Bişr-i Hâfî (k.s) şöyle demiştir: "Din kardeşini gıyabında çekiştirip yüzüne karşı sevgi gösterisinde bulunan ve onu övmek için âdeta yarışan kişiye gerçekten şaşıyorum. İnsanların namuslarına dil uzatıp dururken Allah sevgisinden dem vuran kişi yalancıdır, çünkü o şeytandır, şeytan ise Allah'ın düşmanıdır."90
Şa'bî (r.a) şöyle demiştir: "Din kardeşinin ayıplarını araştıran dostsuz kalır. Bize ulaşan bilgilere göre bir grup insan Emîrü'l-mü'minîn Hz. Ali'ye (r.a) had cezasına çarptırılmış bir adamı getirdiler, insanlar çevresinde dönüp duruyordu. Hz. Ali, 'Allah adına and veriyorum, bu had cezasına iştirak etmek için gelenler geri dönsün' dedi. Onlar da döndüler."91
Hamdûn el-Kassâr (k.s) der ki: "Kendinde bulunduğu zaman gizli kalmasını istediğin bir şeyi, başka birinde görürsen ifşa etme."92
İmam Şafiî (r.a) şöyle demiştir: "İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması, münafıklık alâmetidir."
Mevlânâ Câmî (k.s) der ki: "Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir."93
Bâyezid-i Bistâmî (k.s), "Gözlerini harama bakmaktan ve başkalarının ayıplarını görmekten koru" demiştir.
İmam Ebû Yusuf (r.a) "Fenalığını bildiğin bir kimseyi o kötülüğü ile anma. Onda faydalı bir iş ve iyilik arayıp onu
90 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 334.
91 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 334.
92 Kuşeyrî, Risale, s. 426; Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 128; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/363.
93 Mevlânâ Safî, Reşehât, s. 119.
iyi haliyle an. Eğer o kimsenin fena hali din hususunda ise o zaman bunu insanlara söyle de ona uymasınlar ve on-dan sakınsınlar."
Şa'bî (rah), "Din kardeşlerinin ayıplarını araştırıp duran kimse, arkadaş edinemez" demiştir.
Şakîk-ı Belhî (k.s) şöyle der: "Bir kusuru ve ayıbı var, diye bir kimseyi kötüleyen, hakaret eden kimse, kendi kendini helak etmiş demektir."
Vehb b. Münebbih (r.a) der ki: "Allah Teâlâ'nın katında, şirkin dışında en büyük günahlardan biri, insanlarla alay etmektir."94
Serî es-Sakatî (k.s) şöyle diyordu: "Kulun amellerini boşa çıkaran, kalpleri bozan, kulu en süratli helake götü-ren, devamlı hüzne boğan, cezayı çabuklaştıran, riyayı sevdiren, ucba götüren, baş olmak hevesine kaptıran şey, insanın nefsini tanımaması, kendi ayıplarını bırakıp başka-larının ayıplarını görmesidir."95
AYIP ÖRTMENİN FAZİLETİ
Mümin gücü yettiği kadar din kardeşlerinin kusurlarını örtmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Kim bir kardeşinin ayıbını örterse yüce Allah da onun dünya ve âhirette ayıplarını örter,"96
94 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 4/51.
95 Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/74.
96 Müslim, Zikir, 38; Ebû Davud, Edeb, 68; Tirmizî, Hudûd, 3; İbn Mâce, Mukaddime, 225, Hudûd, 5 (nr. 2544); Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 6393.
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
"Kim kardeşinin bir ayıbını örterse sanki canlı olarak toprağa gömülerek öldürülen bir kız çocuğunu ölümden hayata döndürmüş gibi sevap alır."97
"Ey Allah'ın Resulü! Müslümanlardan hangisi daha üstündür?" diye sorulunca Resûlullah (s.a.v),
"Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir"98 buyurdu.
Bâyezid-i Bistâmî'ye, "Kiminle arkadaşlık edeyim?" diye sorulunca şu cevabı vermiştir: "Senden Allah Teâlâ'nın bildiği gizli kusurlarını bildiği halde, O'nun gizlediği gibi, ku-surlarını gizleyen kimse ile arkadaş ol." 99
Fudayl b. İyâz da şöyle der: "Fütüvvet (asıl yiğitlik) kardeşlerinin hatalarını her zaman affetmektir." 100
İmam Gazâlî (k.s) der ki: "Bir iyiliğe karşılık on kusuru örtmek lâzımdır."101
Velîlerden Hâtem-i Esam (k.s) der ki: "Devrimizde büyük zatların ahlâkından şu üç şey çok azaldı:
1. Kardeşlerin ahlâkına saygı göstermek.
2. Kusurlarını gizlemek.
3. Ezalarına katlanmak."
97 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 758; Ebû Davud, Edeb, 38; Tebrîzî, Mişkâtü'l-
Mesâbih, nr. 4984. 98 Buhârî, İmân, 5; Tirmizî, imân, 12; Dârimî, Rikâk, 4 (nr. 2715).
99 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kutü'l-Kulûb, 2/225.
100 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 254; Gazâlî, İhya, 2/964; Muhammed Hânî, el-Behcetü's-Seniyye, s. 30.
101 Gazâlî, Kimyâ-yı Saadet, s. 282.
AYIP ARAŞTIRMANIN NETİCESİ
Hadiste şöyle buyruluyor:
"Kardeşini bir günahla ayıplayan, o günahı işlemedikçe ölmez." 102
Peygamberimizin, "Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez"103 uyarısını da hiçbir zaman unutmamak gerekir.
Yahya b. Muâz şöyle der: "Akıllı kişi hiç kimseyi bir günahı sebebiyle ayıplamamalıdır. Ben bir keresinde birini bir günahı yüzünden ayıplamıştım da aynı olay tam yirmi yıl sonra başıma geldi. Bize ulaşan bir habere göre Hz. İsâ (a.s) şöyle demiştir:
"Siz insanların kusurlarını araştırmayın, kendi ayıplarınıza bakın, çünkü sizler birer kulsunuz. İnsanlar iki gruptur:
1. Belâya uğrayanlar.
2. Afiyette olanlar. Başına bir belâ geleni görünce ona acıyın; size verilen afiyetten ötürü de Allah'a şükredin."104
Ebû Cafer b. Sinan (k.s) der ki: "Kendisinde gördüğün bir ayıptan dolayı, müslüman kardeşini kötüleme. Olur ki aynı hataya sen de düşersin ve ondan da kötü olursun. O halde, onda bir kusur bulunduğunu gördüğün zaman, onun için Allah Teâlâ'ya dua et ve Allah'tan ona rahmet et-mesini iste. Onda bulunan kusurun sende de bulunmasından kork. Onda olan musibetin, sana da gelmediği için Cenâb-ı Hakk'a şükret."105
102 Tirmizî, Kıyâme, 53; İbn Ebü'd-Dünya, Kitâbü's-Samt, nr. 291. 103 Tirmizî, Kıyârne, 53.
104Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 334.
105Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 334; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1, 103.
Hamdûn el-Kassâr (k.s) buyurur:
"Düşe kalka giden bir sarhoş gördüğünde dikkatli ol, sakın onu kınama! İhtimal ki sen de aynı belâ ile müptela olabilirsin!"106
Hasan-ı Basrî hazretleri şöyle demiştir: "Ben bir defa bir kimseyi işlemiş olduğu bir suçtan ayıplamıştım. Bu ayıpladığım kimsenin suçu peşimi bırakmadı, on beş sene sonra beni arayıp buldu." 107
İslam Büyüklerinden Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) anlatıyor:
"Bir fıkıh âlimi, yere yıkılmış bir sarhoşun yanından geçerken, kendi halini düşünerek böbürlendi. Sarhoşa göz ucuyla bile bakmaya tenezzül etmedi. Sarhoş başını kaldı-rarak fıkıh âlimine,
'Ey iyi zat! Kavuştuğun bu nimete şükret. Sakın büyüklenme. Zira kibirden mahrumiyet hâsıl olur. Birini zinci-re vurulmuş görürsen gülme. Senin de başına gelebilir. Mukadderatın belli olmaz. Belki bir gün sen de sarhoş olup yerlerde sürünebilirsin' dedi."108
Süfyân b. Uyeyne demiştir ki: "Hızır aleyhisselâm Hz. Musa'dan ayrılırken ona şöyle vasiyet etmişti: Hiç kimseyi İşlediği bir günahtan dolayı ayıplama."109
106 İbnü'l-Cevzî, Sıfatu's-Safve, 2/363; İbnü'l-Mülakkın, Tabakatü'l-Evliyâ, s.
359; Kuşeyrî, Risale, s. 426; Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 126.
107 Şa'rânî, Levakıhu'I-Envâri'l-Kudsiyye, s. 803.
108 Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 77 (tercüme, s. 63).
109 Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/56; Bursevî, Rûhu'l-Beyân, 5/288.
Hatalara Karşı Sağır Olmak
Hâtem-i Esam'ın (k.s), işitme hissi gayet sıhhatli olma-sına rağmen "Esam" yani "sağır" lakabıyla meşhur olması pek ibretli bir hadiseye dayanır. Olay şudur:
Bir gün kendilerine durumunu arzetmek için dertli bir kadıncağız geldi. Tam meramını anlatmaya başlamıştı ki kadından gayri ihtiyari olarak, kaza ile bir yellenme sesi duyuldu. Kadın bir mum gibi eridi, âdeta mahvoldu. Hazret ise kadının mahcup olup zor durumda kalmaması için hiçbir şey duymamış gibi kendisini işitmezliğe verdi ve elini kulağına götürerek,
"Bacım, kulağım zor işitiyor; biraz yüksek sesle söyle, duyamadım" dedi.
Böylece kadıncağız, kusurunun gizli kaldığını düşünerek rahatladı. Meramını yüksek sesle tekrar anlatmaya başladı.110
Rivayete göre bu hadiseden sonra Hatem hazretleri, kadının duyup da incinmemesi için, o ölene kadar tam on beş yıl herkese karşı sağırmış gibi davrandı. Bu münasebetle "Hâtem-i Esam" yani "Sağır Hatem" lakabıyla anıldı.
Güzel Bak ki Güzel Göresin Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) anlatıyor:
Çok genç, akıllı ve irfan sahibi bir vaiz vardı. Güzel si-ması sanki içinin aynası idi. Her yerde ahlâkının temizliği, dürüstlüğü, zühdü ve takvası ile anılırdı. Gayet güzel vaaz verirdi.
110 bk. Kuşeyrî, Risale, s. 393; ibnü'I-Mülakkın, Tabakatü'l-Evliyâ, s. 178.
Ne var ki lugat ve lisan bilgisi son derece kuvvetli ol-masına rağmen bazı harfleri doğru telaffuz edemiyordu. Dili peltekti.
Tanıdığım arif bir zata, "Bu vaizin galiba ön dişleri yok" dedim.
O zat hiddetlenerek,
"Bir daha böyle laf etme. Sen onun yüzüne bakıp yalnız ayıbını gördün. Ondaki bunca hüner, marifet ve fazilete karşı akıl gözün kör mü oldu?" dedi.
Ey akıl sahibi! Gül dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yap... Eğer tabiatında daima ve yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.
Ey yüzünde nur kalmamış kişi! Kalbini temiz tut. Bulanık, kararmış ayna iyi göstermez.
Yarın, azaba müstahak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama.
Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgul olan, kendi ayıplarını göremez.
Bende de aynı kabahat varken, kabahatinden dolayı bir başkasını nasıl cezalandırırım?
Kendi kusurlarını tevil için bin dereden su getirirken, başkalarına karşı müsamahasız davranman yakışmaz.
Bir fenalık hoşuna gitmiyorsa ondan, önce kendin uzak dur. Sonra komşuna "Yapma!" de.
Ben ister Hakk'a tapayım, ister tapıyor görüneyim. Sen zahirime bak... İçyüzümü Allah'a bırak! Zahirim dine uygun
ise artık eğrime doğruma karışma, iyi veya kötü, kalbimde olanı Cenâb-ı Hak senden daha iyi bilir.
Kim sevabının karşılığını senden bekliyorsa git onun günahına ceza kes...
Madem kârımın da zararımın da hamalı benim, iyi olmuşum kötü olmuşum sana ne!...
Oğlum! Cenâb-ı Allah bir sevabı on yazar. Sen de kimde bir hüner görürsen onun on ayıbından geç. Kimsenin bir ayıbını parmağına dolayıp da dünya kadar faziletini hiçe sayma...
Sa'dî'nin kara kalpli düşmanları gibi olma ki onlar, yüzlerce güzel nükteye kulak vermez de ufacık bir kusur görünce feryadı basarlar. Çünkü kıskanırlar... Kıskançlıkları onların iyilikleri gören gözünü kör etmiştir.111
ÖNCE KENDİ KUSURUNU GÖR
İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Kendi kusurları ile meşgul olup insanların ayıbını görmeye fırsat bulamayan kimseye müjdeler olsun"112 buyurmuştur.
Ebû Hüreyre (r.a), bazı insanları, "Başkasının gözündeki kılı görür, fakat kendi gözünüzdeki ağaç dalını görmezsiniz" diye uyarmıştır.113
111Şeyh Sa'dî, Bostan, s. 366.
112Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10563; Aclûnî, Keşfû'l-Hafâ, 2/42 (nr. 1671).
113Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 592; Ahmed b. Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, s. 178; Aclûnî, Keşfû'l-Hafâ, 1/265 (nr. 944); Gazali, İhya, 3/1605.
Hz. Ali (r.a), "Kim kendi ayıbına bakarsa başkasının ayıbını görmez. Kardeşine kuyu kazan kimse, oraya kendisi düşer. Kendi hatasını unutan kimse, başkasının hatasını büyük görür. Başkasının gizli hallerini ortaya koyan kimsenin kendi gizli halleri ortaya çıkar."
Büyük âlim İbn Hibbân (rah) şöyle demiştir:
"Akıllı İnsan, önce kendi ayıplarını görür. Kendi ayıbını görmeyen kimse, başkasının güzelliklerini göremez. Kişinin ayıbını görmemesi, kötülük olarak ona yeter. Çünkü ayıbını görmeyen kimse, bu ayıbından kurtulmaz."
"Kendi ayıplarını görüp başkasının ayıplanyla uğraşmayan kimsenin kalbi rahat olur. Kendi ayıbını gören kimseye, başkasının ayıbı büyük gelmez. Başkasının ayıplarıyla uğraşacağım, diye kendi ayıp ve kusurlarını unutan kimsenin kalbi körelir, bedeni yorulur, ayıplarını terketmek ona zor gelir."
Haris el-Muhâsibî (k.s) der ki: "Gayretini, başkasının ayıplarını aramak için değil, kendi nefsini ıslah etmek için harca."
Hasan-ı Basrî (k.s) şöyle diyor: "Ey âdemoğlu, sende mevcut olan bir kusur ile insanları kınayıp dururken, kâmil müslüman olamazsın. Kâmil müslüman olmak için önce kendi kusurunu ıslah etmen, sonra da başkalarının kusurlarını ıslah İle meşgul olman lâzımdır. Ancak bunu yaptığın takdirde, Allah Teâlâ'nın has kullarından olabilirsin." 114
114 Gazali, İhya, 3/1605.
Serî es-Sakatî (k.s) der ki: "Bir kimsenin ahmak olduğuna alâmet, kendi ayıbını bırakıp başkasının ayıbıyla meşgul olmasıdır."115
Zünnûn-i Mısrî (k.s) demiştir ki: "İnsanların ayıpları ile meşgul olan, kendi ayıbını görmez."116
Yine hazret şöyle der: "İnsanların kusurları, seni kendi kusurunu aramaktan alıkoymasın! Sen insanların üstünde gözetleyici değilsin! Allah'a en sevimli kul, O'nun hükümlerini en iyi anlayan kimsedir. Kendisinde bulunan bir kusuru kabul etmek, kişinin gerçek akıllı ve tevazu sahibi olduğunu gösterir."117
Ebû Osman el-Mağribî (k.s), "Başkalarının halleriyle meşgul olan, kendi güzel halini kaybeder" demiştir.118
Büyük arif Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) der ki: "Benim nazarımda bu dünyada en akıllı insan, kendisiyle meşgul olup başkalarıyla hiç uğraşmayandır."
Ehl-i beytin büyük imamlarından Muhammed Bakır (rah) der ki: "Kendisinde mevcut olan bir kusuru başkasında arayan ve kendi işlemekte olduğu bir ayıbı başkasına yapmamasını emreden kimse ne kadar kusurludur."119
Molla Câmî (rah) Bahâristan adlı eserinde şöyle bir olayı nakleder:
115 Şa'rânî, Tabakatü'i-Kübrâ, 1/74; İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1/627; Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, s. 43.
116 Şa'rânî, Tabakatü'I-Kübrâ, 1/71.
117 İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/512.
118 İbnü'l-Mülakkın, Tabakatü'l-Evliyâ, 238; Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, s. 70.
119 İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1/460; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 3/188.
"Bir koyun sudan atlarken kuyruğu yukarı kalktı. Bunu gören keçi, "Edep yerini gördüm" diye gülmeye başladı. Koyun geriye dönerek şu cevabı verdi:
Hey insafsız! Ben yıllarca senin edep yerini apaçık gördüğüm halde, ne gülerim ne de ayıplarım. Sen ömründe bir defa beni böyle görmekle utandırmaya mı kalkıyorsun?"
Mevlânâ (k.s) şöyle demiştir: "Kardeşinde bir ayıp görüyorsan o ayıp, sendedir de onda görüyorsun. Dünya ay-naya benzer. Kendini onda görüyorsun sen. Çünkü 'Mümin, müminin aynasıdır.'120 O ayıbı kendinden gidermeye bak. Zira ondan incindiğin zaman, kendinden inciniyorsun demektir."121
Ariflerden Bekir b. Abdullah el-Müzenî (k.s) bir talebesine ve bütün insanlara şu öğütleri vermiştir:
"Eğer, şeytan senin önüne çıkıp, 'Sen falanca müslümandan daha üstünsün' derse dikkatli ol; hemen karar verme. O müslüman kardeşin yaşça senden büyükse şöyle de:
'Bu kardeşim, benden önce müslüman olup benden daha çok sâlih amel işlemiştir. Onun için, o benden daha üstündür.'
Eğer senden küçükse şöyle düşün: 'Ben ondan daha yaşlıyım. Bu kadar yaş içinde pek çok kusurum oldu, ben günahlarda onu geçtim. Bu bakımdan o benden daha hayırlıdır.'
120 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 238; Ebû Davud, Edeb, 49; Tebrîzî, Mişkâtü'l- Mesâbih, nr. 4985; Taberânî, Mekârimü'l-Ahlâk, nr. 92.
121 Mevlânâ, Fîhi Mâ fîh, s. 19.
Şayet sana ikramda bulunan ve hürmet gösteren müslüman kardeşlerinle karşılaşırsan, 'Bu Allah'ın bir ihsanıdır' de.
Eğer onlardan cefa görürsen, 'Bu, işlediğim bir günahtan dolayıdır' de."

Hiç yorum yok: