28 Kasım 2007 Çarşamba

HİLM (YUMUŞAKLIKLA MUAMELE)

Hilim, yumuşak huylu, uslu, yavaş, sessiz, sakin olmak, heyecana kapılmayıp öfkeyi yenmek, nefsine hâkim olup kızmamak, gücü yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabredip tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı korumak, vakarlı ve ağır başlı bulunmak, acı ve ıstırap verici hareketlerle yüz yüze gelince kendini tutma gibi anlamlara gelen güzel bir ahlâktır.
Buna göre hilim, insanın aklıyla ileriyi görmesi, acele hareket etmemesi, tecrübelerine dayanarak hadiseleri sabırla göğüslemesidir. Yine hilim kişinin kendisine yapılan kötülüğe karşı aynı şekilde karşılık vermeye ve intikam almaya gücü yettiği halde intikam hissine kapılmadan sabır ve hoşgörü ile mukabelede bulunması demektir.
Hilm, sakin ve yumuşak huylu olmaktır. Bu, çok güzel bir ahlâk ve yüksek bir haslettir. Allah Teâlâ'nın insana büyük bir ihsanıdır. Hilim kimde bulunursa onu hem dünyada hem de âhirette yüksek mertebelere kavuşturur.
Halîm yani hilim sahibi olan kimse, akıllı olup işin akı-betini düşünen, acele etmeyen, vakur, sabırlı, hazımlı, geniş kalpli ve tahammüllü olan, yersiz yere öfkelenmeyen, öfkelendiği zamanda da nefsine hâkim olabilen, hiddete kapılmayan, yumuşaklıkla hareket eden ve gücü yettiği halde kötülüğe karşı kötülükle cevap vermeyen kimse demektir.
Şu halde kötülüğe karşı aynı şekilde kötülükle karşılık vermeye gücü yetmeyene halîm denmez. Halîm demek kudreti ve gücü yeten fakat bir kısım maslahatlar için ceza vermeyen kimse demektir.
Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v), "Hilim nedir?" diye sorulduğu zaman, "Sabırdır" buyurdular.
Serî es-Sakatî'ye (k.s) hilmin ne olduğu sorulunca, soru sorana dönerek şöyle demiştir: "Sen hangi hilmi soruyorsun? Çünkü hilmin beş derecesi vardır:
Birincisi, insana yaratılıştan verilen hilimdir. Bu, Allah'ın kuluna bir lutfudur. Bu sayede kul, kendisine haksızlık yapanları bağışlar, kendisine vermeyenlere verir, soğuk akrabalarıyla alakasını sürdürür.
İkincisi, kulun sevap kazanmak için kendisini zorlayarak öfkesini yenmesidir.
Üçüncüsü, kişinin bir mecliste kendisine karşı terbiyesizlik yapana kalbinde kin tuttuğu halde sırf oradakilere karşı yumuşak huylu olduğunu göstermesi için ses çıkarmamasıdır.
Dördüncüsü, kibirli kimsenin gösterdiği hilimdir. Bu kişinin karşısındaki şahsı cevap vermeye değer görmeyip sabırlı davranmasıdır.
Beşincisi, zillet sebebi olan hilimdir. Bu, kişinin aşağılanıp küçük düşürülmesine sebep olan uysallık ve korkaklığıdır."
Lokman (a.s) oğluna şu öğütleri vermiştir: "Üç kimse şu üç durumda tanınır: Halîm yani yumuşak huylu kimse, kızgınlık anında; yiğit kimse, savaş anında, hakiki kardeş de ihtiyaç anında belli olur."285
Hikmet sahipleri der ki: "Üç kimse üç yerde tecrübe edilmedikçe bilinmez: Cömert züğürtlükte, yiğit harpte, yumuşak huylu öfke zamanında."
Şa'bî (rah) demiştir ki: "Gerçek hilim hoşnutluk zamanında değil, gazap ve kızgınlık zamanında belli olur."
Mekhûl eş-Şâmî de (r.a) şöyle demiştir: "Bir kimsenin yumuşak oiup olmadığı, kötü kimselerin kendisine musallat olmasıyla anlaşılır."286
Anlayış göstermek, hoşgörülü davranmak, yumuşak davranmak, bağışlayıcı olmak, tahammüllü olmak, olumsuz davranışlarla muhatap olunca bir anlam kazanır. Yoksa sıradan olaylar karşısında herkes sakin ve sabırlı olur.
285 Kuşeyrî, Risale, s. 245.
286 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 277,
HİLİM ve YUMUŞAKLIĞIN FAZİLETİ
Allah Teâlâ'nın beğendiği işleri yapmak, sabır ile mümkündür. Hilim ise sabrın en yüksek derecesidir. Hilim, Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarındandır. Hak Teâlâ, kendisine karşı gelenlerin azgınlığını, kötülük yapanların kötülüğünü ve zalimlerin zulmünü gördüğü halde, onlardan intikam almakta acele etmiyor. Pişman olup tövbe edenlerin, boyun bükenlerin hatalarını affediyor. Kendisine sığınanları boş çevirmiyor. Çünkü O, çok ihsan ve iyilik sahibidir. Kur'ân-ı Kerîm'de, bu husus şöyle anlatılır:
"Eğer Allah zulümleri (günahları) sebebiyle insanları (hemen) hesaba çekiverseydi yeryüzünde kımıldayan tek bir canlı bırakmazdı."287
Resûl-i Ekrem de (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ hilim sahibidir, yumuşak muameleyi sever."288
Allah Teâlâ, peygamberlerini hilim sahibi olmakla övmüştür. Hilim sahibi olmak, kızmamak, yumuşak davranmak, az kimselerde bulunan çok yüksek bir haslettir.
Biri Resûlullah Efendimiz'e gelerek, "Yâ Resûlallah! Bana nasihatte bulunun" deyince, Peygamber Efendimiz, "Kızma" buyurdu. O kimse ikinci defa nasihat istedi. Yine, "Kızma" buyurdu. Üçüncü defa nasihat isteyince bu defa da, "Kızma" buyurdu.289
287 Nahl 16/61.
288 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 466; Müslim, Birr, 23; Ebû Davud, Ecleb, 10;
İbn Mâce, Edeb, 9; Taberânî, Mekârimü'l-Ahlâk, nr. 23.

289 Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73; Mâlik, Muvatîa, Hüsnü'l-Hulk, 3; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 12987; Tebrîzî, Mişkâtü'l-Mesâbih, nr. 5104.
Resûl-i Ekrem (s.a.v) yumuşak huyluyu şöyle övmüştür:
"Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve âhiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrum olan kimse, dünya ve âhiret iyiliklerinden mahrum olur."290
"Mümin bir kimse, yumuşak huyu sayesinde, gündüzleri oruç tutup geceleri namaz kılan kimsenin derecesine ulaşır."291
Hz. Ali b. Ebû Tâlib (r.a) der ki: "Hayır; malı, çoluğu çocuğu çoğaltmakta değil, hilmi ve ilmi çoğaltmaktadır."292
Yine o şöyle demiştir: "Yumuşaklık, öfke ateşini söndürür. Hiddet ise öfke ateşini körükler."
Resûlullah (s.a.v), Münzir el-Eşec'e,
"Sende Allah'ın sevdiği iki haslet var; biri yumuşaklık, diğeri de acele etmemek" buyurunca, Münzir (r.a),
"Yâ Resûlallah, onları ben mi elde ettim, yoksa Allah mı beni o huylara sahip yarattı?" diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v),
"Bilakis Allah seni o huylara sahip bir halde yarattı"buyurdu. O zaman Münzir,
"Beni Allah'ın ve Resûlü'nün sevdiği iki haslet üzerine yaratan Allah'a hamdolsun" dedi.293
290 Müslim, Birr, 23; Ebû Davud, Edeb, 10; Tirmizî, Birr, 67.

291 Münzİrî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/418.
292 Gazâlî, İhya, 3/1666.
293 İbn Mâce, Zühd, 18 (nr. 4187); Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/418; Taberânî, Mekârimü'l-Ahlâk, nr. 29.
Hz. Âişe validemiz (r.ah) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: 'Yumuşak huyluluk hangi işte bulunursa onu mutlaka güzelleştirir. O bir şeyden çekilip alınınca da onu çirkinleştirir."294
Resûl-i Ekrem (s.a.v) diğer hadislerinde hilim konusunda şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur."295
"Allah yumuşak huyluyu ve utangaç kimseyi sever. Kötü sözlü, öfkeli kimseyi de sevmez."296
Hz. Ali (r.a) der ki: "Yumuşak huylunun yumuşaklığı yüzünden ilk kazancı, bütün insanların kendisine yardımcı olmasıdır."297
HİLİM ve ŞEFKAT ÜSLÛBU
Allah Teâlâ, Hz. Peygamberin ahlâkını şöyle övmüştür:
"Allah'tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. Onları bağışla, kendileri için Al-lah'tan af dile."298
294Müslim, Birr, 23 (nr. 78); Ebû Davud, Edeb, 10 (nr. 4808); İbn Hibbân, es- Sahîh, nr. 551.
295Müslim, Birr, 23 (nr. 75); Ebû Davud, Edeb, 11 (nr. 4809); İbn Mâce, Edeb, 9 (nr. 3687); ibn Hibbân, es-Sahîh, nr. 548; Tebrîzî, Mişkâtül- Mesâbih, nr. 5068.
296İbn Hibbân, es-Sahîh, nr. 549.
297İbn Ebü'd-Dünya, Kîtâbü'l-Hilm, nr. 21; Mâverdi, Edebü'd-Dünyâ ve'd- Dîn, s. 358.
298 Âl-i İmrân 3/159.
Bu ahlâk, herkes için lâzımdır. Sadece günahkâr ve kâfirler için değil, İslâm'ı yaşamakta olan insanlar için de gereklidir. Zira kusuru düzeltmeye çalışırken muhatabı ezip onu rencide edecek sert ve kaba bir üslûp, tam aksi neticelere sebep olabilir. Çünkü böyle bir üslûpla yapılan ikazlarda insanlar, bazan anne babalarına karşı bile tahammülsüz olabilmektedir. Bu durumda başkalarına tahammüllü olmaları elbette daha zordur.
Böyle durumlarda söylenen doğrular da gönüllere aksi tesir yapmakta; sözün fayda ve cazibesini kaybetmektedir. Nitekim Hz. Mevlânâ şöyle buyuruyor:
"Bir kabahatin dolayısıyla seni azarladığı zaman baban bile senin gözünde bir canavar gibi saldırıcı ve ısırıcı görünür..."
Hak Teâlâ, Hz. Musa ve Hz. Harun'u Firavn'a gönderirken şöyle buyurmuştur:
"Firavun'a gidiniz. Çünkü o gerçekten azıttı. Ona yumuşak sözler söyleyiniz. Belki aklı başına gelir ya da kötü akıbete uğramaktan korkar."295
Çünkü yumuşak söz, karşı tarafı kızdırmaz; onun günahla, kötülükle gururlanma damarını kabartmaz. Azgın zorbaların başını döndüren cahillik ve bencilliği harekete geçirmez. Tersine kalbi uyarır. Uyanan kalp öğüt alır, azgınlığın sonundan korkmaya başlar.
Hiç kuşkusuz yüce Allah, Firavun'un başına neler geleceğini, sonunun nasıl olacağını biliyordu. Fakat her işte olduğu gibi, çağrı görevinde de sebeplere yapışmak gerek-
299 Tâhâ 20/43-44.
lidir. Cenâb-ı Hak, insanları yaptıklarına göre, bu yaptıkları kendi dünyalarında meydana geldikten sonra hesaba çeker. Aslında O, olup bitenleri ve öyle olacağını baştan bilir. Çünkü Allah Teâlâ'nın olayların geleceğine ilişkin bilgisi şimdiki zamana ve geçmişe dair bilgisi gibidir. O'nun bilgisi açısından zaman dilimleri arasında hiçbir fark yoktur.
Hz. Mevlânâ ne güzel buyurur:
"Allah'ın, 'Ey Musa! Firavun'a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!' sözünü iyi anla! Zira kaynayan yağa su dökersen ocağı da harap edersin, tencereyi de..."
Hz. Muâviye (r.a) der ki: "Yumuşaklık gösterin ve tahammül ediniz ki daima fırsat sizin elinizde olsun. Fırsatı ele geçirdikten sonra dilerseniz hakkınızı alırsınız, dilerseniz affedersiniz." 300
Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî (rah) şöyle demiştir: "Ey kardeş! Mademki sonunda toprak olacak ve toprak haline geleceksin, o halde ölmeden evvel toprak gibi mütevazi ol."301
Yine Şeyh Sa'dî (rah) anlatıyor: Beylekan şehrinde bir âbide rastladım, kendisine, "Beni terbiye et ve cehaletten kurtar" dedim. O da bana şunu dedi:
"Ey molla! Git, toprak gibi tahammüllü ol; aksi takdirde ne okumuşsan onları toprağa göm."302
300Gazâlî, İhya, 3/1676.
301Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 126 (tercüme, s. 90).
302Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 266 (tercüme, s. 170).

Hiç yorum yok: